ekremsenturk
"Kendimle konuşmalar..."
6 Nisan 2024 Cumartesi
Coğrafya kaderdir = Taşra ?
Fehim'in içten içe keyiflendiği anların kendi bakış açısıyla benim bir taşralı olmamı kanıtladığına dair duygu kabarmasını hissederek anlıyordum.
4 Nisan 2024 Perşembe
Hangimizdik günah keçisi ?
Radyonun başında ajans haberlerine kulak kesilmiştik.
Uzun zaman sonra Zülkade' nin çabalarıyla bir aradaydık.
Galiba "Uzaktada olsak hep aynı yerdeyiz, bir araya geldiğimizde kaldığımız yerden devam ediyoruz" hissiyatı ile bir aradaydık, Fehim, Suzan, Muzettin, ben ve Zülkade.
Radyo hepimiz için önemliydi.
Haberlerden sonra müzik yayınında radyo günlerini mi konuşacaktık yıllar öncesine gidip.
Her bir araya gelişimizde geçmiş anıları konuşmak artık sıkıcı olmaya başlamıştı,
hissediyorduk.
Hiç birimizde bugüne dair konuşmak istekliliği de yoktu,
hissediyorduk.
Yaşadıklarımıza dair bir "günah keçisi" arayışında olduğumuzu düşünmeye başlamıştım,
"Hangimizdik günah keçisi?" ya da "bizim dışımızdan bize etki eden günah keçisi kimdi?" sorusunu attım ortaya.
Zülkade keçileri çok sever.
Kaşlarını çattı, ayağa kalktı bir hışım,
"Ben çayı demlemeye geçiyorum."
7 Şubat 2024 Çarşamba
Ölüm kokusu
"Hala koku geliyor mu?"
Muzettin' in sorusu ürkütücüydü.
Ormandaydık, hala ölüm kokusu peşini bırakmadı diye düşündüm.
Enkazların başından ayrılalı bir hayli olmuştu, dağ köyündeki küçük kulübesinde gergin gergin soluması hızlanmıştı.
Ne O ne de ben (ölü kokusu değil) ölüm kokusundan kurtulamayacaktık.
Geldiğimizden beri uyku bozukluğumuzda devam ediyordu, biraz dalar gibi olsak ya O ya ben terler içinde ayağa fırlıyorduk.
Ben rüya görmek endişesiyle uyumak istemiyordum zaten.
Altı gün boyunca enkaz başınalığımızda ölüm kokusu tenimizle mi özdeşleşmişti?
Hiç olmazsa ölü bedenlerine kavuşup, onları defnedebildik diye mi avutmalıydık birbirimizi?
Zülkade Suzanna ve Fehim' le alışveriş için bakkal aramaya çıkmışlardı,
az sonra dönebilirlerdi.
"Hadi çalı çırpı toplayalım soba için" diyerek koluna girdim Muzettin' in.
İtiraz etmedi, ormana yürüdük.
31 Ocak 2024 Çarşamba
Bunalım mı, bulantı mı?
"Bu fotoğrafı nerede çektiğimi hatırlamıyorum" dedim Suzanna' ya.
Unutkanlıklarımızın farkında olduğumuzdan ses çıkarmadı.
"Yaşadıklarımızdan bunalımların mı tetikleniyor, bulantıların mı?" sorusu zor bir soruydu.
Bunca yıllık haytalarımızda öğrendiğimizi sandığımız bilgilerle başbaşalık hissiyle kalıverdim.
Gölün duru halini izlerken beklemediğim bir soru.
"Etraflıca düşünüp öyle konuşalım bunu." deyip sustum.
Bisikletlerimize binip arkadaşlarımızın yanına yollandık.
20 Ocak 2024 Cumartesi
Çıfıt Çarşısı
Zülkade haklıydı.
Hayatımda evim gibi bir çıfıt çarşısıydı.
O çıfıt çarşısının dokunulmazlığından temizlikçi kadınlarla da anlaşamıyor evimi kendim temizliyordum.
Antikacılardan, sahaflardan, gezerken topladıklarım, nikah şekerleri, teneke kutu koleksiyonum, dostlarımın bu (huy mu nedir bilmediğim) halimden dolayı verdikleri kıyamadığım, beni besleyen şeyler işte.
Onlardan vazgeçsem kendimden vazgeçeceğim duygusu.
Kendimden vazgeçememem anlaşamamamızın birinci maddesi.
Gazete küpürlerimde işin cabası.
Derdim ne bu birikmişliklerden net cevabım yok,
beni yaşadıklarımla irtibatlandırıyor belki sadece!
Hep hikaye peşindeyim diye mi?
Objeler, nesneler her neyseler onların üzerinden hafızamı kaybetmemek mi?
Zülkade haklı olsada hafızamı kaybetmek istemiyorum.
Dipnot : Fotoğraftaki eser Mimar Nurhayat hanımın hediyesidir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Coğrafya kaderdir = Taşra ?
Fehim'in içten içe keyiflendiği anların kendi bakış açısıyla benim bir taşralı olmamı kanıtladığına dair duygu kabarmasını hissederek an...
-
4 Mart'tan bu yana ya ha yazdım ha yazacağım yazamamışım... oysa ki hep yazmak tutkusuyla yanıp tutuşuyorum. sonunda bir başlık yakala...
-
Hayır çocukluğuma inmeyeceğim, sadece mahzende kalmış fotoğraflarla konuşmak niyetim. Siyah beyaz günler, filmler, şarkılar üzerinden belki ...
-
Zülkade haklıydı. Hayatımda evim gibi bir çıfıt çarşısıydı. O çıfıt çarşısının dokunulmazlığından temizlikçi kadınlarla da anlaşamıyor evimi...