31 Ocak 2024 Çarşamba

Bunalım mı, bulantı mı?

 

"Bu fotoğrafı nerede çektiğimi hatırlamıyorum" dedim Suzanna' ya.
Unutkanlıklarımızın farkında olduğumuzdan ses çıkarmadı.
"Yaşadıklarımızdan bunalımların mı tetikleniyor, bulantıların mı?" sorusu zor bir soruydu.
Bunca yıllık haytalarımızda öğrendiğimizi sandığımız bilgilerle başbaşalık hissiyle kalıverdim.
Gölün duru halini izlerken beklemediğim bir soru.
"Etraflıca düşünüp öyle konuşalım bunu." deyip sustum.
Bisikletlerimize binip arkadaşlarımızın yanına yollandık.



20 Ocak 2024 Cumartesi

Çıfıt Çarşısı

Zülkade haklıydı.

Hayatımda evim gibi bir çıfıt çarşısıydı.
O çıfıt çarşısının dokunulmazlığından temizlikçi kadınlarla da anlaşamıyor evimi kendim temizliyordum.
Antikacılardan, sahaflardan, gezerken topladıklarım, nikah şekerleri, teneke kutu koleksiyonum, dostlarımın bu (huy mu nedir bilmediğim) halimden dolayı verdikleri kıyamadığım, beni besleyen şeyler işte.
Onlardan vazgeçsem kendimden vazgeçeceğim duygusu.
Kendimden vazgeçememem anlaşamamamızın birinci maddesi.
Gazete küpürlerimde işin cabası.
Derdim ne bu birikmişliklerden net cevabım yok,
beni yaşadıklarımla irtibatlandırıyor belki sadece!
Hep hikaye peşindeyim diye mi?
Objeler, nesneler her neyseler onların üzerinden hafızamı kaybetmemek mi?
Zülkade haklı olsada hafızamı kaybetmek istemiyorum.

Dipnot : Fotoğraftaki eser Mimar Nurhayat hanımın hediyesidir.


 

8 Ocak 2024 Pazartesi

Dinginlik !

O gün gün ışımasından gün batımına kadar dere boyları, göl kıyısı boyunca kendimleydim.
Yalnızlık çekmemiştim,
tek başınalığı deneyimlemiştim.
Doğayı nefes alma, dinleme!
Ruh bazen sessizlik ister,
ıssız kuytu köşeler değildi aradığım.
İç huzurumu Tibet'te arama şansım olmadığını bilerek tercihimdi doğa.
Börtü böcekle bol bol hasbıhal ettik,
kuşların cıvıltıları derelerin şırıltısı,
gölün sakinliği!
Eve döndüğümde bir tatlı huzur almıştım,
dinginlik sürmeli,
sessiz sakin bütün yazdıklarımın üzerinden yeni yazmalarıma yol almalıydım,
tek başıma.
Bir süreliğine "kendimle konuşmalarım" kağıt kalem ile sürecek,
eski usül!


 

7 Ocak 2024 Pazar

Aşk

O gün Zülkade ile saatlerce oturmuştuk ağacın dibinde.
Çok az konuşmuş çok bakışmıştık gözlerimize.
Sanki gözlerimiz sözlerimizden daha fazlasını anlatacak diye mi umuyorduk?
İkimizde galiba aşık olduğumuzu düşünmüştük,
aşkın binbir tarifinden hangisine uyuyordu bilmiyorum.
Zamanın aşkın o kadar basit olmadığını öğrettiğini biliyorum ama.
Bunu öğrenince aşkı aramıyorsun,
"Aşk eski bir yalan" nakaratında takılıyorsun bazen.
Aşk belki bir doğum sancısı sonrası ortaya çıkan bir şey.
Ne doğuracak, nasıl büyüyecek?
Ne kadar sonra gidecek ?
Bunları Zülkade'ye anlattığımda,
"Ne gerek var bunca ayrıntılara dalmaya" deyip kestirip atmıştı.




 

6 Ocak 2024 Cumartesi

Bumerang

 

Fehim'de Suzanna'da henüz ayılmamışlardı yılbaşı sonrası ama birbirlerini çok iyi anlıyorlardı.
O halde birbirini anlamak halleri!
Bana çok yabancı gelen bir hal.
Suzanna'nın görmediği dünya şehri yok, Fehim ülkesinin sınırları içinde bile babaannesinin yaşadığı şehir dışında gördüğü şehir yok,
ve birbirlerini anlamanın sırrına kafa patlatıyorum!
Biz neden Zülkade ile Muzettin ile birbirimizi anlayamıyoruz?
Anlaşamamak üzre bir andımız mı vardı ya da tuhaf bir bumerang etkisi mi yaşıyorduk?
Bunun üzerinde hiç konuşmamıştık.
Konuşacağız .


5 Ocak 2024 Cuma

Biriktirmek !

 

Zülkade biriktirmeye bayılıyordu.
Şimdi toprağa dökülmüş yaprakları süpürsem kıyamet kopardı.
Dokunmadım zaten.
Bir dokunsam bin ah işitecektim,
mesele dökülmüş yapraklardan çıkacak,
yıllardır kusmadığı, biriktirdikleri için dişe diş mücadeleye dönüşecekti.
Bende bu konuda kötüyüm ama O'nun kadar seneler öncesini hatırlayamıyorum.
"Nasıl bir hafıza bu?" diye şaşırmışlığım az değil.
Bir ara bu kadın erkek hafızası konusunu Suzanna ile konuşmalıyım.
Biriktirmek iyi bir şey mi?


4 Ocak 2024 Perşembe

Mavi yakalı, beyaz yakalı ...

 

Vapurla karşı kıyıya geçiyoruz Muzettin' le ayrıldığımız karşı kıyıda kalan ofislerimize bakarak.
"Bizim kuşak memuru, işçiyi, köylüyü bilirdi yahu, bu mavi yakalı beyaz yakalı ne zamandan beri peydahladı?" diyorum.
Niyetim tartışmak değil, işte vapurdayız, sohbet...
Hegemonik kişiliğini depreştireceğini kestiremiyorum.
Uzun zamandır arkadaşız, kestirmem lazım.
O derin bilgi dağarcığını boca ediyor vapur iskeleye yanaşana kadar.
Fenada olmuyor, rutin eve dönüş yolculuğumuz nasıl geçti anlamıyorum,
takıldığım,
hep O'nun doğrularına itiraz etmemek, edersem tatsızlaşan durum yoruyor beni!
Prekarya konusunu başka bir yolculuğa saklıyorum.
İyi fikri cebelleşme olacak,
eminim.


3 Ocak 2024 Çarşamba

" Hegemonik "

 

Fotoğraftaki hegenomik yapı üzerinden yol almayacağım.
Yoğunlaştığım " Yalnızlığın Senfonik Anatomisi" nin ana aktörleri için çalışıyorum,
Zülkade, Suzanna ile hegemonik Muzettin' i anlamaya çalışıyorum.
Yeni aktörlerde katılacak sürece.
Aktörlerle hayatımın gidişatında ki karşılaşmalarımın toplamı olacak,
"Yalnızlığın Senfonik Anatomisi".
Bu kez ciddi disipline oldum,
kendimle konuşmalarımın evrileceği alanın farkındaydım,
tökezleyip duruyordum.



2 Ocak 2024 Salı

Tünel !

 

Zülkade'nin başaramadığını Suzanna (Suzan'a hep Suzanna ya da Suzi derdim) başarmıştı.
Fena haldeydim,
tünel korkumla Suzanna'nın koluna sıkı sıkı sarıldığım tünelde kuyruk sokumuma kadar kasılı vaziyette olduğum gerçeğiyle yürüyen merdivenlere hayal meyal yol almamızı uzun uzun anlatmak istemiyorum,
tünel korkumun hikayesinide sonraya saklıyorum.
Metronun tünelindeydik.
O'na "bak düşüp bayılırsam sana emanetim" gibi laflarda etmeme aldırmadan beni sürüklemişti.
Tünelin ucunda bir ışık olacakmıydı?
Sağ salim çıkacakmıydım o tünelden?
Acaba herkeslere rezil rüsva olacak halde haykıra haykıra ağlayacakmıydım?
Metro geldi.
Bindik.
Put gibi, çıt sesim çıkmadan Suzanna'nin koluna sarılı ortama alışmaya çalışıyordum.
Korkumla yüzleşmiştim.
Yaşıyordum,
kuyruk sokumuma kadar varan kasılmamda gevşemişti.
Körüklü ara bölüme sokak çalgıcısı çocuklar yerleşti,
şarkıları muhteşem geldi ,
ne söylemişlerdi hatırlamıyorum!
Sadece Suzi'nin omuzuna başımı yaslayıp teşekkürüm aklımda kalan.


1 Ocak 2024 Pazartesi

Zehir ?

 

Düşen bir yaprak görürsen beni hatırla'yı çağrıştırsın diye dizmiştim bu yaprakları.
Etkili olmayınca kadehinde zehir olsa ben içerim bana getir demiştim, getirmemişti.
Zehir zemberek aşklar çağıydı o zamanlar.
Yanmak ana fikriyle şiirler yazmalıyım dedim sonra arabeske yabancı iken.
Onda da duvara tosladım,
henüz Yeşilçam kültüründen tam sıyrılmadan arabesk kültürünü içselleştiremeden beceremeyeceğimi anladım.
Tamda sanat sanat içinmidir sanat toplum içinmidir münazaralarının ortasında iken kafam iyice karışmıştı.
Bir de Sevgi Nedir? sorusu peydahladı Selvi Boylum Al Yazmalım'la.
Acıların çocuğuydum.
Ayrılıkların, hüzünlerin, terkedilmelerin.
Sorun onda değil bendeydi.
Yinede toz kondurmadan düşüne duruyordum aşka dair manzumeleri.
Fuzuli bile okumuştum, failatünlü şiirlerini.
Olmadı, olmadı.
Ben de attım kadehi elimden,
şangır şungur kırıldı gitti.


Coğrafya kaderdir = Taşra ?

Fehim'in içten içe keyiflendiği anların kendi bakış açısıyla benim bir taşralı olmamı kanıtladığına dair duygu kabarmasını hissederek an...